Paris’te ya tarih yazacağız ya tarih olacağız
Soyvetler Birliği’nin, spor ve siyasi çekişmesi yanında, dünyadaki bütün ülkeler gibi Türkiye’nin sporun gücünden faydalanması kaçınılmazdı…
1952 Helsinki Olimpiyatları ile birlikte oyunlarda ilk defa sahne alan Sovyetler Birliği oyunların baş aktörü olan Amerika’nın olimpiyatlarda ki hegemonyasına son vermeye çalışıyordu…
Çünkü, sadece sportif olarak değil, siyaseten de rakiptiler…
Sovyetlerin ve Amerika’nın oyunlardaki madalya mücadelesi, siyaset ve propaganda mücadelesine dönüşmüş, bu mücadele batı bloğu karşısında “komünist sporun” ortaya çıkmasına da sebep olmuştur…
Dünya sporunda bunlar olurken bütün uluslar sporun gücünden istifade etmeye çalışarak iki bloklu sporun yanında, ister istemez kendilerini konumlama çabasına girdiler…
Türkiye batı bloğunda yer alsa da, 1960’tan sonra Sovyetler Birliği ile birlikte bir çok branşta çalışmalar yaptı…
Özellikle 1968 Meksika Olimpiyatlarıyla duraklama dönemine giren Türk sporu 1972 Münih Olimpiyatlarında bir tek gümüş madalya ile yetinmiş ve ülkenin bu anlamda morali bozulmuştu…
1976 Montreal Olimpiyatlarına ise 8 branşta 27 sporcuyla katılan Türkiye oyunlardan eli boş döndü…
Sovyetlerin Afganistan’ı işgal etmesi nedeniyle 1980 Moskova Olimpiyatlarını boykot eden Türkiye, 1984 Los Angeles Olimpiyatlarında boksta Eyüp Can ve Turgut Aykaç’la 2, güreşte ise Ayhan Taşkın’la 1 bronz madalya kazandı…
20 yıldan beri oyunlarda altın madalya kazanamayan Türkiye ilk defa halter branşında Naim
Süleymanoğlu ile 1988 Seul olimpiyatlarında altın madalya kazandı…
1992 Barcelona Olimpiyatlarına gelindiğinde Sovyetler Birliği tamamen dağılmış yerine “Bağımsız Devlet
Topluluğu” kurularak bu oyunlarda Amerika’yı geride bırakarak şampiyon oldu…
Türkiye ise Barcelona’da 2’si altın olmak üzere toplamda 6 madalya kazandı…
Türk sporunda yeni bir hareketlilik başladı…
Daha doğrusu sporumuz bir ivme kazandı…
Barselona’dan sonra 1996 Atlanta, 2000 Sidney, 2004 Atine ve 2008 Pekin Olimpiyatlarında da belli başarıyı yakalayan Türkiye, büyük imkanlara rağmen 2012 Londra’da iyice dibe vurmuş 1”i altın olmak üzere toplamda 3 madalya ile ülkeler sıralamasında 44. sıraya geriledi…
Türkiye’de bu hezimet sorgulanamadığı için 2016 Rio Olimpiyatlarında da 8 madalya ile yeniden 41.sıraya yükseldik…
2020 Tokyo ise ilk defa en çok madalya kazandığımız olimpiyat olmasına rağmen, ülkeler sıralamasında ancak 35.olabildik…
Yazımın başında da değindiğim gibi, 1924 Paris’ten 2024 Paris’e tam 100 yılı yani bir asırı geride bırakan Türkiye, oyunlarda toplamda 104 adet madalya kazandı…
2024 Paris Olimpiyatları sporumuz açısından son derece önem arz edecek, dolayısıyla da Türk sporunda bir asırlık dönemin sonuna gelindiğinin de işaretçisi olacak!
Yani…
Yanisi şu; Türk sporu, ya yeniden yapılanacak, başarılı olacak ve tarih yazacak ya da boş vaatlerle tribünlere oynamaya göz boyamaya tüyü bitmemiş yetim hakkını har vurup harman savurmaya devam edecek…
Umarım, Türkiye, Paris Olimpiyatlarında tarihi bir başarıya imza atar, bol bol kürsü yapar ve sporumuzun geleceği de yeniden şekillenir.