İdil Tunçer: Putin, tarihsel Rus milliyetçiliği çizgisinde bir siyaset izliyor
16 mins read

İdil Tunçer: Putin, tarihsel Rus milliyetçiliği çizgisinde bir siyaset izliyor

Tunan Gönen

Medeniyet Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. İdil Tunçer Kılavuz’un ‘Rus Milliyetçiliği’ adlı kitabı Doğan Kitap tarafından yayımlandı. Tuncer kitabında Rus kültüründe milliyetçiliğin izini sürerek, politik yansımalarıyla birlikte okura aktarıyor.

Doç. Dr. İdil Tunçer Kılavuz’la Rus Milliyetçiliği’nin tarihini ve bölgedeki politik gerilimlerde bu düşüncenin etkisini konuştuk.

Rus milliyetçiliği üstüne bir kitap yazmaya nasıl karar verdiniz? Rusya’nın uluslararası düzendeki yeri ve gündemi de bunda etkili oldu mu?

Rus milliyetçiliği uzun zamandır çalıştığım bir konuydu. 1990’larda Sovyetler Birliği dağılıp, Rusya ilk kez bir ulus-devlet olarak ortaya çıkmışken, bu yeni dönemi, neler olup bittiğini anlamaya çalışarak başladı. Rus milliyetçiliğini, Rusya’nın güvenlik politikalarını çalıştım. Sonra eski Sovyet coğrafyasının farklı bölgeleri, özellikle Orta Asya ve Kafkasya üzerine çalışmalar yaptım. Dönem dönem Rusya’ya ve Rus milliyetçiliğine geri döndüm çalışmalarımda. Rusya’yı, Rus milliyetçiliğini takip etmeye devam ettim. Rus milliyetçiliğinin kökenleri, Sovyet döneminde ateizmi savunan, milliyetçiliği reddedip yerine enternasyonalizmi koyan bir ülkede Rus milliyetçiliğinin gelişimi ilginç bir konuydu.

Bugün de milliyetçilik Rusya’da çok önemli bir mesele. Sovyet dönemine yönelik nostaljik hisler halk, milliyetçiler ve yönetim arasında yaygın. Putin, Sovyetler Birliği’nin dağılmasını yüzyılın en büyük felaketi olarak değerlendirmişti. ‘Rus Dünyası’ kavramı, bu sınırları geniş ve belirsiz tanımlanan Rus kimliği, Rusya Federasyonu sınırlarının dışına taşan, Rus diline, kültürüne dayanan bir kimlik ve milliyetçilik anlayışı var bugün Rusya’nın. Tekrar büyük güç olma isteği, eski Sovyet coğrafyasına egemen olma, Avrasya coğrafyasına hakim olma. Rusya’da bugün milliyetçilik, bütün bu amaçlara, geçmişe özleme, hayal kırıklıklarına hitap ediyor aslında. Uluslararası düzendeki yeri ve gündemiyle de bu bakımdan çok bağlantılı bence.

İdil Tunçer Kılavuz

Rus milliyetçiliğinin kökenleri nelerdir? Fransız Devrimi sonrasında bütün dünyada milliyetçilik akımları yükselirken Rus milliyetçiliği nasıl bir yol izlemişti? Konuya siz nasıl bakıyorsunuz, özetler misiniz?

Rus kimliğinin ve milliyetçiliğin gelişimi, devletin büyümesiyle paralel şekilde, devletin güçlü etkisi altında oldu. 19. yüzyıldan itibaren devletin ve Rus milli elitinin etkisi altında gelişti. 17. yüzyıl sonunda tahta çıkan I. Petro zamanından itibaren Rusya’da devlet, ülkenin her yerinde idari gücünü artırmaya başlamıştı. I. Petro, Avrupa’daki milliyetçi fikirlerden de etkilenmişti. Oteçestvo, narod gibi, sırasıyla anavatan, millet anlamına gelen kelimeler onun döneminde kullanılmaya başladı. Bu dönemde ayrıca seküler okullar açıldı, eğitim alanında önemli ilerlemeler yapıldı. Aristokrat kökenden gelmeyen çocukların da eğitim görebildiği bu okullarda Rus milli kimliğinin gelişmesine katkılar yapacak yeni bir nesil yetişti. Batı’nın Rusya için istenmeyen, uygun olmayan bir model olarak konumlanması 18. yüzyıl sonlarında oldu. Batı rasyonalitesi kabul edilemez bulundu. Rus ruhu dedikleri şey, Batı rasyonalitesinin karşısına kondu. Spontane, öngörülemez, duyguların harekete geçirdiği bir Rusluk anlayışı geliştirildi. Medeniyet tarafından kirletilmemiş halkın en temiz ruha sahip olduğu, köylülerin soylulardan daha Rus olarak değerlendirilmesi fikri bu dönemde geliştirildi.

19. yüzyıldan itibaren de Rus milliyetçiliğinin birçok farklı yorumu ortaya çıktı. Dekabristlerin merkezi, bürokratik, devletçi yaklaşımı, Slavofillerin Batılılaşma karşıtı, Hıristiyan devletine geri dönüş arzuları, doğu Hıristiyanlığını gerçek Hıristiyanlık olarak görmeleri… Gerçek özgürlüğün bireyin topluluk içinde çözülmesiyle gerçekleşeceğine olan inançları. Rus Ortodoks Kilisesi ve köylü komünlerinin bunun hayata geçmiş halleri olduğu düşüncesi Slavofillerin Rus milliyetçiliğini tanımlar. Daha sonra bunlar daha politikleşip Panslavizme yöneldiler. Rus kartalının kanatları altında kurulacak bir Slav federasyonu hayalleri vardı. Ama anlayışları Slavların Ruslaştırılması, Ortodokslaştırılmasına yönelikti. Rusça tüm Slavların dili haline getirilmeliydi. Bir Ruslaştırma politikası öneriyorlardı. Aslında 19. yüzyılda ne milliyetçiler ne de Panslavistler tahtın desteğine sahip değillerdi. Ancak III. Alexandr zamanında Rus milliyetçiliği tahttan destek almaya başlamıştır. Bundan sonra resmi politikanın bir parçası olmuştur.

‘RUS KÖYLÜSÜ, RUS KÜLTÜRÜNÜN EN İYİ DEĞERLERİNİN VÜCUDA GELMİŞ HALİ OLARAK GÖRÜLÜR’

Rus milliyetçiliğinde köylülüğün ve köy edebiyatının kendine özgü bir etkisi önemi de var değil mi? Bunu bizdeki köy edebiyatıyla karşılaştırmak mümkün mü, ne dersiniz?

Rus milliyetçiliğinde köylülüğün ve köy edebiyatının önemi çok fazladır. Bunlar tamamen modernleşme eleştirisi yapan bir gruptu. Köyün yok oluşu, tarihi, dini anıtların yıkılması, Rusya’nın doğasının yok edilmesi, şehirleşme eleştirisi, bunun ahlaki sonuçlarının, demografik sonuçlarının eleştirisi konularında yazdılar. Kiliselerin yok edilmesi, mezarlıkların yok olması, nehirlerin kirletilmesinin eleştirildiği eserler verdiler. 1950’lerden itibaren başladı bu tür bir edebiyat. 1960’ların ortalarından itibaren de önemli bir edebiyat hareketine dönüştü. 1970’lerde de edebiyatın lider ekolüydü. Onlara göre köy ve köylü, Rus halkının en güzel değerlerinin, geleneklerinin taşıyıcısıydı. Köylü gelenekleri, şarkıları, dili, dansları övülür bu edebiyatçılar tarafından. Rus köylüsü, Rus kültürünün en iyi değerlerinin vücuda gelmiş hali olarak görülür. Köyün ölümü, adeta Rus değerlerinin ölümüydü onlara göre. Bu şekilde değerlendiriyorlardı. Ben Türk edebiyatı çalışan biri değilim ama bir okur olarak bildiğim kadarıyla bizde köy ve köylüye bu derece önem atfedilmez. Bu kadar yüceltilmez köy ve köylü. Yine de bu değerlendirmeyi konunun uzmanlarına bırakayım.

Rus milliyetçiliğinde seküler/dindar ayrımı var mı, varsa nasıl ortaya çıktı? Bunun önemi nedir?

Tarih boyunca din, yani Rus Ortodoksluğu, Rus milliyetçiliğinde her zaman merkezi bir yere sahip olmuştur. Dostoyevski’ye göre Rus olmak, Ortodoks olmak demekti. Sovyetler Birliği döneminde de Rus milliyetçilerinin çoğu aynı şekilde düşünüyorlardı. Tüm muhalif milliyetçilerin dünya görüşlerinde din, merkezi bir yere sahipti. Ortodoksluk Rus kültürünün ayrılmaz bir parçası olarak görüldü. Milli Bolşevikler denilen resmi milliyetçiler de denilebilecek rejime yakın, rejim içinde milliyetçiler ise dinle pek ilgili değillerdi. Ama dini de reddetmediler, din karşıtı olmadılar. Fakat dindar da değillerdi. Birçok Patrik’ten, din adamından saygıyla bahsederlerdi ama bu isimler devletin siyasal gücüne, askeri gücüne hizmet ettikleri ölçüde bunu yaparlardı.

Rus milliyetçiliğinde din ve milliyetçilik bir aradadır. Resmi ideolojide Sovyet döneminde tabii ki Ortodoksluğun yerine ateizm gelmişti. Muhafazakar milliyetçilerle Milli Bolşevikler arasında tabii Marksizm-Leninizme karşı alınan tavır konusunda fark vardı ama birçok konuda birbirlerine yakındılar. Soljenitsin gibi muhalif milliyetçilere göre hem Rus hem komünist olmak imkansızdı. Ama her iki grup da birbirlerine sempati duyuyorlardı.

Rus Milliyetçiliği, İdil Tunçer Kılavuz, 168 syf., Doğan Kitap, 2023.

‘SOVYET REJİMİ, RUS MİLLİYETÇİLİĞİNİ HER ZAMAN KONTROL ETMEYE ÇALIŞTI’

Sovyetler Birliği’nin Rus milliyetçiliğine karşı tutumu nasıl oldu?

Stalin dönemine kadar Rus milliyetçiliğinin her türü “Büyük Rus Şovenizmi” olarak adlandırılarak bastırıldı. 1930ların ortalarına kadar böyle devam etti. Yaklaşan Dünya Savaşı tehdidi nedeniyle Stalin Rus milliyetçi duygularını harekete geçirmeyi amaçladı. Onun döneminde Rus milliyetçiliği devlet ideolojisine entegre edildi. Fakat yine de Rus milliyetçiliğinin devletin ideolojisinden bağımsız, ayrı bir ideoloji olarak ifade edilmesine izin verilmedi. Sovyet rejimi, Rus milliyetçiliğini her zaman kontrol etmeye çalıştı. Devlet tarafından belirlenen sınırların dışına çıkmasına izin verilmedi.

Ruslar, Stalin döneminden başlayarak bütün milletlerin yol gösteren ve liderlik eden “büyük ağabeyi” olarak yüceltildiler. Kruşçev, milliyetçiliğe karşıydı, sempati göstermedi. Rus milliyetçiliğinin tekrar canlanması Brejnev döneminde başladı. Bu dönem, Rus milliyetçi topluluklar tarafından resmi olarak desteklendi. Rus milliyetçisi yazarlar ödüller aldı. Tabii rejime sadık kalmak şartıyla. Marksizm-Leninizmi en açıkça reddeden Rus milliyetçileri üzerinde baskı olmuştur. Soljenitsin gibi mesela. Kırsalcı yazarlar, sanatçılar zorlukla karşılaşmadılar. Partide de Rus milliyetçisi fikirlere sahip gruplar vardı. Onlar da destek verdi bu yazar ve sanatçılara. Gorbaçov da Rus milliyetçilerine tavizler verdi ama onun reformlarıyla Rus milliyetçilerinin görüşleri uyuşmadı.

Rus milliyetçiliğinin Rus olmayan milletlere bakışı nasıldır? Bunun günümüzde hangi etkilerinden söz edebiliriz?

Rus milliyetçileri daha merkezi bir devlet; Rusların Sovyet devlet organlarındaki rolünün güçlendirilmesi, Rus olmayan cumhuriyetlerde ve bölgelerde daha fazla Rus kontrolü olmasını destekliyorlardı. Milli Bolşevikler böyleydi. Rejime muhalif bazı milliyetçiler de böyleydi. Ruslar tarafından yönetilen üniter bir devlet taraftarıydılar. Bugün de eski SSCB toprakları üzerinde hakimiyet kurma isteği var. Daha 1971 yılında yayınlanan bir milliyetçi manifestoda eğer bir ayrılma söz konusu olursa Rusya’nın şu bölgeleri elinde tutacağı belirtiliyordu: Yapay bir devlet olarak görülen Belarus, ağırlıklı Rus nüfusa sahip Ukrayna’nın doğu bölgeleri, Moldova, Kazakistan, yarı Ruslaşmış olarak görülen Kırgızistan ve Gürcistan’ın bazı bölgeleri. Bu, bugün de büyük oranda böyledir.

Rus milliyetçilerinin büyük çoğunluğu Ukraynalıları, Belarusları ve Rusları Rus milletinin üç kolu olarak gören bir anlayışa sahip. Onlara göre Belarus, Ukrayna diye bir şey yok, bunlar da Rus, hepsi yapay olarak yaratılmış ülkeler… Ukraynalılar Küçük Rus, Belarus Beyaz Rus, Ruslar Büyük Ruslar. Burada da bu Ruslar arasında bir hiyerarşi de mevcut. Büyük Ruslar bu hiyerarşinin en üstünde. Diğerlerinin koruyucusu, liderlik eden millet olarak görülüyor. Sovyet dönemindeki “büyük ağabey” anlayışı devam ediyor yani şimdiki dönemde de.

Sovyetlerin yıkılmasından sonra etkili olmaya başlayan Rus Yeni Sağı nedir, siz bunu nasıl tanımlıyorsunuz?

Bu grup, 1990 yılından itibaren daha görünür olmaya başladı. Prokhanov, bizde de bilinen Dugin, Jirinovski gibi kişiler yer alıyordu bu grubun öne çıkan isimleri arasında. Otoriter bir yönetim, güçlü, merkezi devlet teşkilatı, güçlü güvenlik kuvvetleri taraftarıydılar. Bunlar Avrasyacılardı aynı zamanda. Rusya’nın Avrasya’daki misyonuna inanıyorlardı. Rusya’nın geleceği Doğu’daydı. Rusya, büyük bir güç olmalıydı, Batı karşıtlığı da bu gruplarda güçlü tabii ki. Rusya’nın büyük bir güç olarak yeniden canlandırılmasına dair bir açıklama sunuyorlar. Buna göre Avrasya coğrafyasında Rusya’nın hakim olması gerekiyor. Rus medeniyeti hem Batı hem Doğu medeniyetlerine üstündür, benzersizdir diye düşünüyorlar. Onların inandığı Rusya, bugünkü Rusya Federasyonu’ndan daha geniştir. Dolayısıyla bu Rus topraklarının bir araya getirilmesini savunuyorlar. Kırım’ın, Ukrayna’nın güneydoğusunun Ukrayna’ya ait olmadığını, Rus toprağı olduğunu düşünüyorlar.

Bugün yaşanan savaşın da içinde olduğu bir dizi Rus siyasetini açıklıyor bu görüşler… Günümüzde Kafkaslar ve Doğu Avrupa’da yaşanan çatışmalarda Rus milliyetçiliğinin rolü nedir?

Ben başlangıçta devlet politikalarına etkisinin çok da fazla olmadığını, sınırlı etkisi olduğunu düşünüyordum. Realist değerlendirmelerin daha fazla etkisi olduğunu düşünüyordum. Ama Rus yöneticilerin, Putin’in de son dönemlerde yaptıkları açıklamalar, konuşmalar politikaların Rusların bu bölgeleri ve kendilerini nasıl değerlendirdikleriyle, nasıl gördükleriyle çok alakalı olduğunu düşündürdü bana. Çarpıcı bir biçimde başlangıçta daha devletçi olan Putin’in milliyetçilik anlayışının giderek daha fazla benim ‘muhafazakar koalisyon’ dediğim Milli Bolşevikler, Avrasyacılar ve muhafazakar milliyetçilerin görüşlerine yaklaştığını görüyoruz birçok bakımdan. Putin’e göre de Ukrayna Rus tarihinin ve kültürünün bir parçasıdır, Ukraynalılar, Belaruslar, Ruslar aynı ve birdir. Lenin aslında Rus olan toprakları Ukrayna’ya ve diğer cumhuriyetlere vermiştir. Putin, bunu büyük bir hata olarak görüyor.

Yukarıda da söylediğimiz gibi bu anlayışa göre Ukrayna tamamen Sovyet döneminde yaratılmıştır ve bu da Rusya’nın toprakları alınarak yapılmıştır. Rusya soyulmuştur, talan edilmiştir diyor Putin. Bunlar Rus milliyetçilerinin görüşleriyle aynı. Rusya yöneticileri bugün Rus milli kimliğini, Rusya’yı Rusya Federasyonu’ndan daha büyük bir coğrafyayla tanımlıyor. O nedenle bu görüşlerin politikalarda etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir